Pazar, Eylül 24, 2006

Sevgi

"Bu şehri bu kadar çok seviyorsam iki sebebi vardır gönlümde. Güzel yağan yağmurları ve güzel poz veren fotojenik bir yüzünün olması." diye başladığım yazımı gece vakti elektriklerin kesilmesiyle bitiremeyecek durumdaydım. Yaktığım mum ve bilgisayarımın pili ömürlerinin sonuna yaklaşmaktaydı. İçeriden gelen tıkırtılar akşam gittiğim gece kulubünden birlikte çıktığımız kıza ait olmalıydı. Gülümsedim, garip ve bir o kadar da yabancı olduğum bir hayatı yaşamaya başlamıştım. Hem de hiç acemilik çekmeden.
Yatak odasına doğru yürüdüm. Aralık olan kapının arasından baktığımda yatakta huzurlu bir biçimde uyuyan sırtüstü uzanmış, garip bir biçimde tanıdık bir samimiyet duygusu uyandıran çıplak bedeni gördüm. Camdan odaya sızan loş ve güçsüz ışığın bedeni üzerinde yarattığı gölge oyunlarını izliyordum. Yaslandığım kirişten güç alarak doğruldum ve salondaki masama, çalışmamın başına döndüm.
Bilgisayarımın pili artık iyiden iyiye bitmek üzereydi ve yazmakta olduğum yazımı bitirmek için acele etmemi söyler gibi uyarılarda bulunuyordu. Saatlerdir bitirmek için uğraştığım yazıma son noktayı bilgisayarı kapatarak koydum. Kalktım ve kendime kahve hazırlamak üzere mutfağa yöneldim.
Salondaki camın önünde, en sevdiğim koltukta, elimde en sevdiğim fincanımla kahve içmeyeli aylar olmuştu heralde. Yanında eksik olan birşeyler var diye düşünerek yaktığım sigaramdan tek bir nefes çektim ve elimde fincanım olduğu halde ayağa kalktım. Elektrikler hala gelmemiş, masamın üzerinde duran mum neredeyse sönmek üzereydi. Alnımı önünde durduğum cama yaslayarak, sokağı ıslatan yağmurun damlalarını seyretmeye başladım.
Yaz mevsimi biteli henüz birkaç hafta olmasına rağmen hava gerçekten soğumuştu. Dışarıda esen rüzgarla birlikte içimin ürperdiğini, tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Yatak odasından üzerime birşeyler almak üzere yürümeye başladım. Adımlarım, ağır ve yumuşaktı. Yatağıma huzurlu bir biçimde uyuyan, adını bile hatırlamakta zorlandığım genç kızın rahatsız olmasını istemiyor, adımlarıma dikkat ederek yürümeye çalışıyordum.
Kahvemi bitirip bitirmediğimden emin olamayarak elimi uzattığım fincandan soğuk bir yudum kahve aldım. Karşı binanın alt katında bulunan gece kulüplerinin tabelalarındaki ışıkları sönük olarak ilk defa izliyor olduğumu düşündüm. Masanın üzerinde sönmüş olan mumu tazelemek üzere ayağa kalktım.
Elektrikler kesileli saatler olmuş gibiydi. Karanlıkta oturmuş, filmlerde gördüğüm deliler gibi, sokağı seyrediyordum, Elektrik kesintisinden nasibini almış, eski sokak lambasının aydınlatamadığı karanlık sokağı...
Salonun sessiz karanlığını banyo kapısının yağsız gıcırdaması bozdu. Kız uyanmış olmalıydı. Benim yüzümden uyanmış olmamasını diledim, gerinip oturduğum koltuğa iyice yerleşirken.
Sokağa bakıp gecenin bu saatinde sokakta duran insanların cinsiyetlerine göre sayısını tutmaya çalışırkn, banyo kapısının sadece bir kere gıcırdadığını, içeride uyuyan ve adını hatırlamaya çalışmaktan çoktan vazgeçtiğim kızın yaklaşık bir buçuk saat önce girmiş olduğu banyodan hala çıkmamış olduğu aklıma geldi. Hızlı adımlarla banyoya yöneldim. Kapıyı açmak üzere kapı kolunu kavradıktan sonra kapıyı çaldım. İçeriden gelen ses kendinden geçmiş bir halde, midesinin bulandığını anlatmaya çalışır bir haldeydi. Popüler bir gece kulünde vücudunun sınırlarını zorlayarak içtikten sonra bir insandan daha başka nasıl bir ses gelebilirdi ki diye düşünerek kendimi telkin etmeye çalışmama rağmen başaramadım ve kapıyı birkez daha çaldım. Aynı ses, aynı kelimeleri kullanarak aynı şeyleri anlatmaya çalışıyordu. Sol taraftaki yatak odamın kapısı açıldı ve karanlık zarif bir silüet gözlerimin alıştığı karanlıkta aydınlanarak tanınmak üzere bir adım attı.
Sohbet arasında adının Sevgi olduğunu öğrenmeye başladığım kız ile derin bir sohbete dalmıştık. Üzerinde sadece benim sabahlığım bulunurken, kesik elektriklerin neden olduğu karanlıkta perdesiz camdan içeri sızan ay ışığı ile aydınlanan güzel yüzün hareketlerini inceliyordum. Zarif ve zarif olduğu kadar da bilinçliydi.
Güzel olup olmadığını bilemediğim sohbetin hatırlayamadığım bir yerinde banyodan gelen sesin kaynağı aklıma takılmıştı. Tuhaf hareketler sergileyen kedimden benzer sesler geldiğine tanık olduğum ender zamanlardan biri midir acaba diye düşünürken, camdan içeriye aydınlanmakta olan gökyüzünün turuncu ışıklarının dolduğunu farkettim. Karşımdaki koltukta söylediklerini dinlemiyor olmamdan sıkılmış olacak, uyuyan zarif bir beden duruyordu. Üzerinde benim sabahlığım vardı ve adının Sevgi olduğunu düşünüyordum.
Sokak lambasının cılız ışığının yandığını farkederek, akşam zoraki tamamladığım çalışmam üzerindeki son düzeltmeleri yapmam gerektiğ aklıma geldi. Kalktım ve çalışmaya hazırlanmak üzere banyoya doğru yürümeye başladım.
Banyonun kapısını açmak üzere yaptığım üçüncü denemeden de başarısızlıkla ayrıldıkan sonra yedek anahtarların bulunduğu çekmeceden banyonun anahtarını aldım ve kapıyı açtım.
Alaturka tuvalet üzerine oturmuş ve derin bir uykudaymış izlenimi veren buğday rengi çıplak bedene bakakaldım. Yanına yaklaşırken bedenin yanından küvete doğru uzanmış zarif kol üzerinden sarkan ince şırınga dikkatimi çekti. Şaşkınlık ve korkuyla irkilen bedenimi kendine getirmeye çalışırken banyomda öylece oturmuş kalmış bedenin bana ne kadar da benzediğini düşünüyordum. Aynaya baktım, dün geceden beridir gözlerimin etrafında durduğunu düşündüğüm makyaj, gece boyunca esnerken gözlerimden dökülen yaşlardan olsa gerek, artık yanaklarıma kadar inmişti. Gece boyunca içtiğim kahvelerden dudaklarımı örtecek ruj namına hiç bir renk kalmamıştı.
Yüzümü yıkadıktan sonra klozette kolundaki şırıngayla oturmuş duran bedene döndüm. Artık iyice beyaza dönmüş zarif ve çekici bedenden hızla uzaklaşmaya çalışarak sendeleyen adımlarla salona yöneldim. Salondaki koltukta uyuyakalmış Sevgi adındaki genç kızı uyandırmalı ve biran önce polisi aramalıydım.
Salona geldiğimde koltuk üzerindeki sabahlığım içinde mırıldayan tüy yumağım dışında kimse yoktu. İyice telaşlanarak telefona uzandım ve sırasıyla 1, 5 ve 5'i çevirdikten sonra yere yığıldım.
Polisler gelmiş etrafımda anlamsız bakışlarla dolanıyordu. Yarı baygın bir halde olduğumu düşünüyordum, yüksek biryerden kafa üstü atlamışım gibi ağrıyordu başım. Polislere canlı olduğumu, benimle değil banyodaki zarif beden ile ilgilenmeleri gerektiğini söylemeye çalışmaktan öteye gidemediğimi, hiç bir şekilde dikkatlerini çekemediğimi farkettim. Son duyduklarım banyodan salona kadar sürünerek gelmiş olduğu düşünülen Sevgi adındaki eroinman ve aynı zamanda gazeteci yazar olan güzel kadın hakkındaki konuşmalarıydı. Tabi ya, ben o kadını tanıdığımı biliyordum zaten diye düşündüm.
Artık polislerin dikkatini çekmekten vazgeçtiğim sırada merdivenlerden inen genç bir bayan polis elinde getirdiği battaniyemi gözlerimi de altında bırakarak üzerime örttü. Artık elektrikler kesilmişti. Sonsuza dek sanırım...

0 Eleştiri: