Çarşamba, Eylül 27, 2006

Evet, işte tam orası!..

Güneş, sabahın erken saatlerinde gösterdiği aydınlık yüzünü karanlık ve korkunç bulutların ardına saklayarak günün moralleri bozmak uğruna kestiği rollerin yolunu açtığı sırada zihnin derinliklerinden parıldayan ışık gibi gözlerinin imgesini görmek önce...

Yağmur jilet gibi keskin damlacıklarını yorgun bedenin üzerine serpiştirirken, sıkıntıyla atlatılan merdivenlerden sonra açılan kapının ardından hücrelerin mis kokuyla dolması ve hemen ardından büyük buluşma... Evet, işte tam orası!

Her daim nemli gözlerde sanki hiç bitmeyecekmiş gibi duran neşe, saf sevgi ve sonsuz sıcaklığın arkasındaki narin incilerle karşılaşma... Yüzyıllar boyu sürecekmiş hissi uyandıran o an. Hiç bitmemesi dualarıyla desteklenen yakarışlar. Dur!... Olmuyor, bu hayatın kumandası benim ellerimde değil, durmuyor.

Sonrasındaki kaçışlar. Görmemeli, duymamalı, bilmemeli. Kaç! Durma haydi, koş!..

Saklandıysan zihnindeki en karanlık dehlizlerden birine, kaldır kafanı. Göremez artık. Şimdi bırak göz kapakların açılsın. İzin ver yanaklarını yıkasın yüreğinin tuzlu duyguları. Bırak damarlarında akan sıcak kırmızı sevgi hayatına son noktayı koysun...

0 Eleştiri: