Pazar, Mayıs 11, 2008

Açlık

Yıllar boyu en derin dondurucularda mahsur kalmış gibi hissediyorum. Bu nasıl bir soğuktur ya Rabbim... Asıl rahatsız eden ise ne zamandan beridir bu şekilde hissettiğimi bilmiyor olmam. Garip bir şekilde üşüyorum sürekli. Sanki, üzerime çokmüş boz renkli bir soğukluğu taşıyormuş gibiyim.

Bağırsaklarımın her bir kıvrımından başlayarak mideme ulaşan açlıktan kaynaklanıyor olabilir diye tahmin ediyorum aslında bu gereğinden fazla sürmüş gibi sıkıntı veren iş yavaşlatma eylemini. Midemdeki kaynamanın onayıyla biraz daha emin oluyorum.

Mutlu bir çocukluğun izlerini taşır diye umutlandırdığım, ağırlığından ilk gördüğüm kuytuda terk edip etmemek arasında kararsız kaldığım vücudumun yılların hiç birinden hatırlayamadığım bir açlık hissine yenik düşmüş olabileceği üzerinde kafa yormaya çalışırken karşıdan gelen komşum Lois' i görünce hiç adetim olmadığı üzere selam vermek adına bir kaç kelime mırıldanmak istiyorum ki; beynimin bu işgüzar talebine dudaklarım arasından çıkan, elindeki iki ters bi' düz örgüsü bölünmüş bir banka memuresiymişçesine sıkıntılı bir hırıltı ile tepki verince afallıyorum. "Bugüne kadar yerli yersiz zamanlarda gerekli gereksiz ne çok seslere hamilik etmişken nedir yani bu duyarsızlık" diyecek oluyorum ki üşenip aynı yönde ayaklarımı sürümeye devam ediyorum. Zaten mavi gri gökyüzü altında yanımdan usul usul sürünerek geçen Luici' ye ve bedenine pantolonunun bir parçasıyla tutunmuş ardından sürünen yarım ayağına bakınca hiç de cevap vermeye gönlü yok gibi görünüyordu.

Sert ve tozlu topraklı esen rüzgarla bağlı olduğu direkten kopup gelmiş park yapılmaz levhası omzumun hemen sağından emaneten sarkmış sallanan boz renkli koluma çarpıp koparınca bir süre öylece dikilip Lesli' nin, ya da adı her neyse, ardında bıraktığı koyu kırmızı ize baktığımı farkederek ayılıyorum,

Tam da çömelip kolumu yattığı yerden almak üzere uzanmışken gözün gözü görmediği kum fırtınası başlayıp dindikten sonra yine aynı şekilde uzanmış bulmak beni pek şaşırtmamıştı aslında. Ancak şu göbeğimin hemen yanında durmadan kızıl kahve birşeylerin akıp durduğu, yırtıktan çok özensizçe koparılmış bir parça ardında kalan, düzensiz bir deliğe benzeyen açıklığa çözüm bulmanın iyi olacağına karar vermiştim. Üşümem de bu delikten girip ağzımdan çıkan rüzgarların etkisi büyük olmalıydı.

Nefes almak için çaba gösterdikçe ağzımdan burnuma dolan bu garip çürük koku da neyin nesiydi acaba. Her neyse, açlığıma iyi gelecek sıcak tanıdık bir koku alıyorum. Taze olmalıydı.

Evet, taze yemek kokusunun hiç bu kadar cezbedici olduğunun farkına varmamıştım. Üşenmezsem oniki onüç tane kaldığını tahmin ettiğim dişlerimin tamamını göstereek kadar samimi bir gülücük bile atabilirdim. Kim bilir belki üşenmesem ağlardım?

Mutluluktan ayaklarım sırasını şaşırabilecek bir hızda hareket ediyorlardı.

Yeni yakaladıkları avın etrafına çökmüş açlıklarını büyük bir afiyetle gidermekte olan tanımadığım ancak tuhaf sıcak bir samimiyet sezinlediğim dostlarımı görünce daha da heyecanlanarak hızlandım.

Dostlarım kafalarını kaldırarak buyur edermişçesine baktılar donuk gözlerimden içeri, göbeğimin yanından sanki içerideki bir kaşıntıyı gidermeye çalışıyormuşçasına sarkan sağ koluma daha fazla ilgi göstermelerine içten içten bozuluyorum ancak ayaklarım altında sürünen ayakkabılarım dikkatimin tekrar hoş kokulu yemeğe yönelmesini sağlamıştı.

Bir kaç dakika sonra dostlarım yanında yerimi almış, dizlerim üzerinde ve tek eliminin izin verdiği süratle kan kırmızısına boyanmış dudaklarım arasından park yapılmaz levhasına lanetler hırıldayarak hiç bitmeyecekmişçesine acı vermeye başlayan açlığımı gidermeye çalışıyordum.

0 Eleştiri: