Cumartesi, Nisan 19, 2008

Tanışma

söz verip de yapamadıklarımla ağırlaşan ruhumu özürlerim de hafifletmiyor artık. tıpku uykularımın uykuyla ağırlaşan göz kapaklarımı hafifletmeye yetmediği gibi.

düşünürken uyanıyorum artık, düşüncelerimin beynimin içerisinde bir oraya bir buraya çarparak çıkardığı sesler bozuyor ruhumun dinlencesinin ritmini. sabahın ışımayan saatlerine tanımakta güçlük çektiğim bir serinliğin içinde anımsayamadığım nevresimlere dürtüp uyandırıyor oluyor, kalkıyorum.

anımsama çabasıyla kıvranan zihnimin çabalarını her adımda gıcırdayan ahşap döşemeler boşa çıkarıyor. gözlerimi açtığımda kirli sakallarımdan damlayan ıslak özlemleri görüyor oluyorum lavabonun üzerinde asılı duran aynada. yansımamdan çekinip, havluya sığınıyorum.

takvimlerim iki saat geriden geldiğini hissedip, hayatımın senkronizasyonunu sağlayamıyor olduğumu görüyor oluyorum aynalarla her karşılaşışımda, kaçışıyorum.

önüme düşüp, yolumu karartan gölgelerin sebebi olduğunu düşündüğüm merdivenleri arar oluyorum her kafamı kaldırışımda; kimi zaman doğru yapılan tahminlerin tatmini ile kıvrılan dudaklarım oluyor ödülüm, kimi zaman saflığımın verdiği zararı öğrenmekle yetinir oluyorum.

küçük pencerelerden sızan ışığın yetersizliğinden yakınırken hiç ısıtmayı başaramadığım mavi bir gökyüzü buluyorum, altında kırmızı- gri uzanmış yatan o tanımadığım sokağa attığımda kendimi.

vazgeçiyorum.

gözlerimi açıp, gökyüzüne bakıyorum dik dik. sağdaki buluttan çekilmesini rica edip, az ötedekinin arkasından dolanıyorum. sarı olduğuna bir türlü inanamadığım sokak lambasından tutunup, şu ilerideki kırmızı çatılardan hiza alarak gizlice izliyorum hepsini. kulaklarımı dört açıp, sert esen rüzgarla gelen kuş seslerini dinliyorum.

ve uzatıyorum ağırlığının yüzüklerimden kaynaklandığını düşündüğüm sağ elimi...

tüm imla hatalarımdan vazgeçip, bekliyorum.

0 Eleştiri: