Pazar, Temmuz 01, 2007

"- lık"

Yataktan kalkmamı engellemeye çalışan bel ve sırt ağrılarıma küfrederek doğruluyorum. Rüzgar esmeyi bıraktığından beri evde çıkan tek sesin ayak seslerim olduğunu hatırlıyorum ve daha fazla dik tutamadığım bedenimi kanepenin üzerine bırakıyorum.

Kahve içmeliyim.

Koridorda yıllanmış duran kutuların yanından büyük bir gürültüyle geçerek mutfaktaki su ısıtıcısının yanına kadar gelebilmeyi başarıyorum. Yarım yamalak doldurduktan sonra düğmesine basıp başında beklemeye koyuluyorum. Kaynayan suyun granül kahve ile karışmasını izlerken ayakta beklemek hiç bu kadar zor olmamıştı diye düşünüyorum.

Bu evde duymayı unuttuğum kadar yüksek bir ses geliyor salondan. Banyodan çıkıp duyduğum sesi bastırmak istermişçesine gürültü çıkararak koşuyorum salona. Yanına gelmeden ayak seslerimin duyduğum sesi bastırdığını hissediyorum. Sehpanın üzerinde duran telefonun ekranında son arayan kişiye yetişmek için geç kaldığımı gösteren bir yazı olduğu izlenimini ediniyorum. Masada duran fincandaki soğuk kahveden bir yudum daha alıp, ayakta kalmaya daha fazla direnemeyen bedenimi kanepenin üzerine bırakıyorum.

Başımdaki ağrı günü kanepede uyuyarak geçirmenin bedelinin ne olduğunu hatırlatırken belimdeki ağrıya inat doğrularak düz oturmaya çalışıyorum. Yıllardır salonun bu güzide duvarının önünde yorgunluk nedir bilmeden bekleyen kanepenin rahatlığı için bir kez daha şükrediyorum. Gözlerimi kapatıp pencereden geçerek perdeleri hareketlendirmesi gereken rüzgarın yokluğu için ilk aklıma gelenleri kahrediyorum.

Kahve içmeliyim.

Tüm koridor boyunca omzundan destek aldığım şampanya renkli duvarın yardımıyla yıllardır beni bekleyen büyük gri kutuları aşıyorum ve mutfağa vardığımda kahvemi hazırlamak üzere içerisindeki suyun azlığını umursamadan su ısıtıcısının düğmesine basıyorum. Raftan büyük beyaz kupayı seçerek dibini granül kahve ile dolduruyorum.

Musluktan akan suyun sesiyle kendime geliyor ve ne göreceğimin merakı içerisinde gözlerimi lavabonun üzerinde asılı duran aynaya doğru kaldırıyorum. Parmak uçlarımda hissettiğim beyaz fayansların serinliği salondan gelen elektronik ezgileri duymamı sağlıyor. Musluğu kapatıp salona doğru koşturuyorum.

Sehpada duran sessiz telefonun parlak ekranında yazanları okumaya çalışmaktan vazgeçip masanın üzerinde duran büyük beyaz bir kupaya içindeki şeyin yeterince sıcak ve kafeinli olduğunu umudederek uzanıyorum.

Soğuk siyah kahvenin son yudumunu içip, ömrünü beni ağırlamaya adamış kanepenin üzerine yığılıyorum. Gözlerimi kapatıp, pencereden girmiş perdeleri havalandıran rüzgarın ayaklarıma ulaşarak omuzlarıma kadar tüm vücudumu sardığını düşlüyorum. Yanaklarımda beliren soğuk bir hisle tüm ağrılarımın dindiğini hissediyor ve gözlerimi bir daha açmayı istemeyerek ve açmayacağımı bilerek sıkıyorum.

0 Eleştiri: