Pazartesi, Ekim 30, 2006

Kahve

Kahve ... Yetiştiği ağaçta bulunduğu yüksekliğe göre kalitesi değişecek kadar hassas çekirdeğinden içimine kadar muhteşem bir uyum zorunluluğu olan, kokusuyla aşıklarını diyardan diyara gezdiren, aromalarıyla duygulandıran, yakılmadan sonsuz bir nezaketle kavrulan çekirdekleriyle ağlatan kahve...

Sahilde, bulutlu ve ağladı ağlayacak bir havada rüzgarın nazik teması eşliğinde olmalı kahve ile randevu. Bu havada sevişmeli kahvenin muhteşem kokusuyla...
Şehir hatları vapurunda elde erdemli ve yiğit bir mizahi dergi ile oturmuş, hayal ile gerçek arası buram buram kokusuyla dağıtırken kafanın içindeki bulutlu düşünceleri, tam da boğazın o eşsiz manzarası bir kez daha hafızlara kazınırken, gözlerinden gururu, yüreğinden onuru rahatlıkla okunabilen, firesiz karbeyazı saçları, eski moda kocaman plastik çerçeveli gözlükleri, her parçasıyla beyefendiliğini onaylayan pardesüsü ve elindeki küçücük poşeti ile içeri girdi. Merdivenlerden çıkıp üç, bilemedin dört oturağı geçip durdu.

O muhteşem gözler önce bir çevreyi süzdü, sonra önüne düştü. Bu sırada sağ eliyle öbür elindeki poşeti bakmadan karıştırmaya başlamıştı. İçinden ne olduğu önemsiz bir tahta parçası ve bir de karton çıkarıp anlatmaya başladı.

Gurur ... Yeni moda kalıplara sahip bir elbise gibidir, her bedene uymaz. Ama sahibinde gerçekten özgündür, imrendirir.

En fazla beş kelimelik kısa cümleler ile satışını yapmak istediği malzemeleri anlatmaya çalışıyordu. İki kelimede bir yutkunup, kanayan gözlerini durdurmaya çalışarak ...

Titreyen ses insanların korktuklarını ya da çok heyecanlandıklarını ispiyon eden bir köstebek gibidir aslında. Yaşlı adamda ise; meydanda bir düğün müjdeleyen Osmanlı tellalı gibi hâlâ var olan onuru müjdeliyordu göğsünü gere gere.

Kıkırdamaya başladı gençler hemen önümde. Yüzleri, utançtan kızarmış dalgalı denizden ayıramadığım yüzüme dönük oturur halde fısıldaşmaya başladılar yaşlı adam hakkında. Ellerinde herşeye rağmen aldıkları birer tahta parçası ve karton ile ...

Neden sonra uzun sarı saçlı, kirli sakallı, bir elinde çayı diğerinde sigara ve sırtında yağmurluğu ile biri geldi. Sırtındaki çantasının izin verdiği ölçüde oturağın ucuna oturarak eğildi ve gençler ile konuşmaya başladı. Gözleri durgun, bedeninin aksine zihni zıpkın gibi ...

Sorularla sohbet ettiler iki ara bir üç dakika...

Yaşlı adam elinde sıkı sıkı tuttuğu -artık boş olan- ufacık poşeti ile yavaş yavaş uzaklaşırken, titreyen bir yürek gördüğünü sanan gözlerdeki buğu artık soğumuş, tırmalaya tırmalaya yürekten sızmaya başlamıştı bile...

Islak iskelede yürürken tadına varılan kahve kokusu gibisi yoktur, ne yar kucağında ne de ana ocağında... Kurtarır tüm düşünceleri beynin güçlü prangalarından, çeker bedeni ve sadece küçük bir öpücük kondurur yüreğinin en ince yerine ...

Teşekkür ederim.
O' na.
Sevemediklerime.
"Kahve" ye.
Ve Onlar'a. Kendini bilenlere ...


27 Ocak 2004, Salı Saat 09:24

0 Eleştiri: